“Kürt Sorunu Yoktur; Kürt Kardeşlerimin Sorunları Vardır”
Erdoğan; Bartın, Giresun, Gümüşhane, Kastamonu, Nevşehir, Kayseri,
Ordu, Sinop, Sivas ve Zonguldak’tan gelen 397 muhtar ile bir araya
geldi.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin milletin evi olduğunu vurgulayan
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkemizin büyüklüğüne, tarihine, kültürüne,
şanına yakışır bir Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni Türkiye’ye
kazandırdıklarını söyledi.
Binalar ve yürütülen çalışmaları anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem
Ankara’ya, hem ülkemize bu imkânları bir an evvel kazandırmak için
çalışmaların sürdürüldüğünü aktardı ve “Bu binalar, belli bir
grubun istifade ettiği değil, halkımın, milletimin bizzat istifade
ettiği binalar olacak” dedi.
“NEVRUZ’UN ÜLKEMİZE, MİLLETİMİZE VE COĞRAFYAMIZDAKİ TÜM
KARDEŞLERİMİZE BARIŞ GETİRMESİNİ NİYAZ EDİYORUM”
Cumartesi günü, gerek Türkiye’de, gerek geniş coğrafyamızda,
Nevruz’un çok büyük bir coşku ile kutlandığına işaret eden
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu vesileyle, Nevruz’un, ilkbaharın,
ülkemize, milletimize, coğrafyamızdaki tüm kardeşlerimize barış,
dayanışma, refah getirmesini Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.
Baharın, özellikle de Suriye’de, Filistin’de, Irak’ta,
Afganistan’da, Yemen’de; diğer tüm çatışma alanlarında barışa kapı
aralaması en büyük temennimiz. Bu coğrafyanın ülkeleri olarak,
maalesef, nice Nevruz’u, nice İlk Baharı hüzünlü yaşadık, acılar
içinde idrak ettik. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından,
coğrafyamızda hiçbir baharı ağız tadıyla teneffüs edemedik.
Açıkçası, huzurlu baharları, suyun, havanın ve toprağın sıcaklığını
ruhlara hissettiren o baharları bu coğrafyanın insanları olarak çok
özledik. Rabbimden, bizi yeniden baharlara eriştirmesini; toprakla
birlikte ruhlarımızda bir uyanışı, kalplerimizde yeniden bir
dirilişi bizlere nasip etmesini yürekten niyaz ediyorum” diye
konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkemizde ya da bölgede yaşanan sorunların
önemli bir kısmının, kendi içimizde ürettiğimiz sorunlardan ziyade,
bize enjekte edilen, bize dayatılan sorunlar olduğuna işaret ederek
şunları söyledi: “Yüzyıldır kendi ürettiğimiz sorunlarla değil;
bizim için, topraklarımız, ülkelerimiz için kurgulanan sorunlarla
mücadele ediyor, bu sorunlar nedeniyle ağır bedeller ödüyoruz. Bu
coğrafyanın zenginliklerine göz dikenler, ne yazık ki, bu
coğrafyada istikrar istemiyorlar, barış istemiyorlar, dayanışma
istemiyorlar. Bu coğrafyada ne kadar kan akarsa, o kadar petrol
elde edeceklerini, o kadar güç devşireceklerini, egemen güçler çok
çok iyi biliyor ve daha fazla kan akması için de ellerinden geleni
yapıyorlar.”
“BU COĞRAFYADA BİRBİRİMİZE KENETLENİRSEK DIŞARDAN HİÇBİR
GÜÇ ARAMIZA NİFAK SOKAMAZ”
Konuşmasında, “Biz, bu coğrafyanın insanları olarak, birbirimize
kenetlenebilsek, inanın, dışardan hiçbir güç gelip de bizim aramıza
nifak sokamaz. Biz, bu coğrafyanın insanları olarak, emredildiği
gibi birbirimizi kardeş görsek, emredildiği gibi Allah’ın ipine
sımsıkı sarılsak, inanın, dışardan hiç kimse gelip de, bizim
ağzımızın tadını bozamaz” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, onun için,
bu coğrafyanın tüm bireylerinin, çok samimi şekilde ellerini
başlarının arasına almak, başkalarını suçlamadan önce kendi nefis
muhasebelerini yapmak zorunda olduğunu vurguladı.
“SÜNNİLERLE ŞİİLERİN BİRBİRİYLE ÇATIŞMASI, DIŞARDAN
BİRİLERİNE FAYDA SAĞLIYOR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sünnilerle Şiilerin birbiriyle çatışması,
dışardan birilerine fayda sağlıyor. Ama Sünnilerin aklı yok mu?
Şiilerin aklı yok mu? Bir takım terör örgütlerinin, vahşice,
barbarca, insanlık dışı saldırıları, o terör örgütlerine değil,
onları kukla gibi oynatanlara büyük faydalar sağlıyor. Ama o terör
örgütünün içinde yer alanların, o terör örgütlerine sempati
duyanların, kol kanat gerenlerin, Allah aşkına, hiç aklı yok mu?
Kur’an-ı Kerim’de defalarca Rabbimiz bizi uyarıyor: ‘Hiç akletmez
misiniz? Tefekkür, tezekkür etmez misiniz?’ İşte, akledilmediği
için, tefekkür, tezekkür edilemediği için, Şii ya da Sünni, üzerine
bombaları bağlayıp, bir camiye girip, ibadet eden Müslümanları
barbarca katledebiliyor. İşte Yemen’de olanları duyuyorsunuz.
Akledilmediği için, 350 bin insanın katili, sırf mensubu olduğu
mezhep nedeniyle hoş görülebiliyor, katliamları, zulmü, vahşeti,
barbarlığı maalesef destek görebiliyor. Babası biliyorsunuz
Humus’ta 30 bin insanı öldürdü, kendisi geldi 11-12 kat insanı
Suriye’de öldürdü, genlerine işlemiş bunların. İnanın, ne Sünni
kazanıyor, ne de Şii. İnanın, ne Türk kazanıyor; ne de Kürt, Arap
kazanıyor. Her zaman kaybeden biz, kazanan ise; bizim
kardeşlerimizi böyle birbiriyle çatıştıranlar oluyor” dedi.
Tüm bunlar için akletmek, ‘Ne oluyor?’ diye, samimi şekilde,
gönülden, yürekten, olan biteni tekrar tekrar sorgulamak durumunda
olduğumuzu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, olan biteni, sadece
Yemenli, sadece Iraklı, Suriyeli, Mısırlı değil; burada, Türkiye
Cumhuriyeti’nde, 78 milyon olarak bizlerin de samimi şekilde
sorgulamak, eleştiriden önce kendi özeleştirimizi samimiyetle
yapmak zorunda olduğumuzu, 6-8 Ekim ve Gezi olaylarını unutmamız
gerektiğini ifade etti.
“TÜRKLERLE KÜRTLERİN KARDEŞLİĞİ, PAMUK İPLİĞİNE BAĞLI BİR
KARDEŞLİK DEĞİLDİR”
Türklerle Kürtlerin kardeşliği, öyle sıradan, öyle pamuk ipliğine
bağlı bir kardeşlik olmadığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan
şunları söyledi: ”Özellikle genç kardeşlerimin, genç nesillerin,
bizim aramızdaki bu kardeşliğin boyutunu, derinliğini ve ruhunu çok
iyi anlamasını gönülden arzu ederim. Biz, Anadolu’nun kapılarını
İslam’a açan Malazgirt Savaşı’nda, Kürt kardeşlerimizle omuz omuza
savaştık. İslam’ın sancağına kasteden Haçlı seferlerine karşı,
bütün bu coğrafyada biz omuz omuza savaştık. Kudüs Fatihi
Selahattin Eyyubi’nin ordusunda, Nurettin Zengi’nin ordusunda,
Yavuz Sultan Selim’in o şanlı ordusunda, birbirinden farkı olmayan
Müslüman kardeşler olarak, biz aynı kutlu gayenin neferleri olarak
bir olduk, beraber olduk, birbirimize ebediyen kardeş olduk. Bundan
100 yıl önce, Sarıkamış’ta, dedelerimiz birlikte şehit düştü,
Çanakkale’de vatan toprağını hep birlikte savunduk. Bize
unutturulmaya çalışılan Kut-ül Amare zaferini, o muhteşem zaferi,
Irak’ta, Türk, Kürt, Arap, hep birlikte kazandık. Kurtuluş
Savaşı’nı birlikte verdik; Türkiye Cumhuriyeti’ni hep birlikte
kurduk. Aynı sofraya oturduk, aynı somunu paylaştık, kız aldık, kız
verdik; sadece aynı toprağı değil, biz bu coğrafyada aynı kaderi
paylaştık” diye konuştu.
“KÜRTLERİN YEGÂNE DOSTU VE KARDEŞİ TÜRKLER; TÜRKLERİN DE
YEGÂNE DOSTU VE KARDEŞİ KÜRTLERDİR”
Yaklaşık bin yıldır, bu topraklarda, Kürtlerin yegâne dostu ve
kardeşinin Türkler; Türklerin de yegâne dostu ve kardeşinin Kürtler
olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Açın, bin yıllık tarihe
bakın. Kürtlerin zor zamanlarında yanlarında sadece Türklerin
olduğunu göreceksiniz. Türklerin en zor zamanlarında yanlarında
sadece Kürtlerin olduğunu göreceksiniz. Birinci Dünya Savaşı’nın
ardından, Türklerle Kürtleri ayırma çabasına, bakın altını çizerek
ifade ediyorum, Türklerden önce bizzat Kürtlerin kendisi karşı
çıkmış, bizzat Kürtler itiraz etmiş, bizi birbirimizden
ayıramazsınız diye çok güçlü şekilde duygularını ve gayelerini
ifade etmişlerdir. Bizim ortak tarihimiz, öyle 30 yıldan, 40 yıldan
ibaret değil. 30 yıl, 40 yıl içindeki gelişmelere bakıp da,
Türklerle Kürtlerin kardeşliğini sorgulayanlar, tarihe, ecdada,
bizim medeniyet mirasımıza haksızlık ederler. Bizim, Kürtlerle olan
irtibatımızı, ilişkimizi, muhabbetimizi ve uhuvvetimizi, ancak ve
ancak, Türkler ve Kürtler olarak biz tanımlarız. Marjinal, ateist,
inançsız, özellikle de bu toprakların değerlerinden, bu toprakların
özünden ve ruhundan kopuk akımlar, çıkıp da bizim birbirimize olan
muhabbetimizi, uhuvvetimizi yeniden tanımlayamazlar. Eğer,
hadiseleri, var olan sorunları, çıkar da başkalarının kavramlarıyla
tanımlamaya, analiz etmeye kalkışırsak, işte orada, daha en
başından kaybederiz” dedi.
“KÜRT SORUNU KAVRAMI ARTIK GEÇERLİLİĞİNİ
YİTİRMİŞTİR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan Diyarbakır’da, 2005 yılında, “Kürt meselesi
benim meselemdir” dediğini hatırlatarak şunları söyledi: “O gün,
sorunları reddeden anlayışın üzerini çizdik. O gün, inkâr
politikalarını elimizin tersiyle ittik. O gün, asimilasyonu bir
daha geri gelmemek üzere tarihe havale ettik. Red, inkâr ve
asimilasyon politikalarının son bulmasıyla birlikte, yani devletin
sorunları kabul ederek, çözüm çabasına girmesiyle birlikte, Kürt
sorunu kavramı artık geçerliliğini yitirmiştir. Ben, Kürt sorunu
yoktur dediğimde, bunu son derece art niyetli bir şekilde başka
yerlere çekmeye çalışıyorlar. Oysa, benim söylediğim son derece
açıktır: Türkiye’de artık Kürt sorunu yoktur; Kürt kardeşlerimin
sorunları vardır. Yatıp, kalkıp, ‘Kürt sorunu şöyle, Kürt sorunu
böyle’ başka bir şey yok ağızlarında. Bu ayrım, bu nüans son derece
önemlidir. Kürt kardeşimin sorun varsa sen onu bana getir. Türk
kardeşimin de sorunu var, öyle mi? Abhaz’ın, Boşnak’ın, Arnavut’un,
Roman’ın da var. Ülkemde yaşayan tüm etnik unsurların her birinin
sorunları var. Bu sorunları gidermek için çalışacağız, ayrım
yapmayacağız. Sanki bu ülkede Kürt sorunundan başka bir mesele yok,
yatıyorlar, kalkıyorlar bunu konuşuyorlar. Bu, ülkeyi bölmeye
gayret etmektir, ayrımcılıktır. Bu nüans son derece önemli. Reddin,
inkârın ve asimilasyonun sona erdiği, sorunların kabul edildiği ve
çözüldüğü bir ortamda, artık Kürt sorunu kavramını kullanmak, Kürt
kardeşime de, Türk kardeşime de, diğer tüm etnik unsurlara da açık
bir haksızlıktır. Bu ülkede sadece Kürtler yok, bu ülkede 36 ayrı
etnik unsur var ve hepsini biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı
çatısı altında ne yaptık? Topladık. Ne dedik? Tek millet dedik. Tek
bayrak dedik. Tek vatan dedik. Tek devlet dedik. Kardeşlerim,
millet nedir biliyor musunuz? Millet, her türlü etnik unsuru aynı
çatı altında toplayan bir kavramın adıdır. Bu millet kavramında
Türk var, Kürt var, Laz var, Çerkez var, Gürcü var, Abhaza var,
Boşnak var, Roman var, Arnavut var, aklınıza ne gelirse, millet
bununla oluşur ve bunu hazmedemiyorlar.”
“İTHAL KAVRAMLARLA YOLA ÇIKANLAR, İTHAL ÇÖZÜMLER
ÖNERİRLER”
Kavramları artık milletin belirleyeceğini, ithal kavramlarla yola
çıkanların, ithal çözümler önerenlerin, doku uyuşmazlığı
yaşayacaklarını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bakın, şu anda,
Doğu ve Güneydoğu illerimizde, Kürt kardeşlerimiz nezdinde, çok
önemli bir tehdit, çok önemli bir mesele var. Hem terör örgütü, hem
de onun gölgesinde siyaset yapan parti, kendi kavramlarını
zorbalıkla dayatarak, kendi dünya görüşünü, kendi yaşam tarzını
dayatarak, benim Kürt kardeşimin ruhuyla, özüyle oynamaya, onu
tahrip etmeye çalışıyor. Onların dünya görüşü, onların yaşam tarzı
asla bu coğrafyaya, bu millete ait değildir. Onların diliyle,
onların kavramlarıyla konuşmaya başladığınız anda, bu tahribatın
bir unsuru olursunuz. Orta Doğu’nun yiğit insanları, yürekli
insanları, en önemlisi de inançlı, imanlı insanları olan Kürtleri,
kendi değerlerine, kendi inançlarına aykırı davranmaya sevk eden
her hareket, en başta bu insanlara ihanettir. Benim Kürt kardeşim
bu tuzağa düşemez, düşmemelidir. Şahsen, bütün hayatım boyunca,
bütün siyasi mücadelem boyunca, farklı etnik unsurlara bakışım çok
net olmuştur: Yaradılanı severim, Yaradan’dan ötürü… Benim ilkem
budur, düsturum budur, benim dünyaya, ülkeme, milletime bakışımdaki
zaviye budur. Bundan 40 yıl önce de insana bu zaviyeden bakıyordum;
elhamdülillah, bugün de insana bu zaviyeden bakıyorum. Bu zaviye,
bu bakış açısı, bu toprakların özüdür, ruhudur, bu toprakların
mayasıdır. Kim ki, etnik unsurları, bir farklılık, bir ayrışma, bir
husumet vasıtası olarak kullanıyorsa, en başta, bu topraklara, bu
topraklar üzerinde bin yıllardır muhafaza edilen kardeşliğe ihanet
içindedir” dedi.
“BİZİM POLİTİKALARIMIZI TERÖR BELİRLEYEMEZ”
Kürt vatandaşların sorunlarını çözerken, hiçbir zaman, tehditlere,
telkinlere, saldırı ve sabotajlara aldırış etmediklerini anlatan
Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle söyledi: “Terör bizi tehdit etti, boyun
eğmedik. Devletin içine gizlenmiş çeteler bizi tehdit etti, onlara
da boyun eğmedik. Nice darbe girişimi, nice saldırı, Gezi Olayları,
17-25 Aralık darbe girişimi… Hepsi de, özellikle de Kürt
kardeşlerimin sorunlarının çözümünü engellemek için sahneye
konulmuştur; ama biz hiçbirine eyvallah etmedik. Bizim
politikalarımızı terör belirleyemez. Bizim istikametimizi,
politikalarımızı, darbe tehditleri, istikrarsızlık tehditleri,
çatışma tehditleri de belirleyemez. Bizim politikamızı sadece ve
sadece milletimiz belirledi, bundan sonra da sadece ve sadece
milletimiz belirler. Kürt kardeşlerimize bakışımızda, Kürt
kardeşlerimizin sorunlarına bakışımızda, inanın, 40 yıl önce
neredeysek, bugün de oradayız. Bizde hiç kırıklık göremezsiniz.
İstikametimizin sarsıldığını göremezsiniz. 40 yıl önce, 30 yıl, 13
yıl önce ne dediysek, bugün de aynısını söylüyoruz. Söylediğimiz de
çok nettir: Kürt, Türk, Arap, Çerkez, Roman, Gürcü, Abaza… Bütün
etnik unsurlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları olarak birdir,
birbirine eşittir, birlikte Türkiye’dir.”
“BEN BURALARA HALKIMIN İÇİNDEN GELDİM”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ne terör, ne de çeteler, uluslararası
çeteler, ulusal paralel çeteler, bize istikamet çizemez. Onun için
bu meseleye biz başımızı koyduk. Biz bu meseleyi çözmek için
kefenimizle yola çıktık. Bu yolda baldıran zehri içmek gerekiyorsa,
onu da içeriz dedik. Bizim başından beri söylediğimiz çok açık bir
şey daha var: Ne dedik? Terör örgütü silahları bırakacak dedik.
Çünkü ben Cumhurbaşkanlığı makamına gökten zembille inmedim. 12 yıl
Başbakanlık yaptım, ondan önce İstanbul gibi bir şehrin 4.5 yıl
belediye başkanlığını yaptım. Buralardan, halkımın içinden, bu
toprakları eşe eşe buralara geldim. Dolayısıyla, hangi köyde, hangi
mahallede, hangi beldede, hangi ilçede, hangi ilde ne var, ne yok
bunları bilen birisiyiz. İşte daha evvelsi gün Denizli’deydik.
Değerli kardeşlerim, 24 kere Denizli’ye gitmişim. Düşünebiliyor
musunuz, acaba şöyle Cumhuriyet tarihinde hangi Başbakan, hangi
Cumhurbaşkanı bir ile 24 kere gitmiş olsun. Ve sadece vilayet
değil, tabi oraların ilçelerini dolaşmak da var, bunları da
yapmışız. Ankara’ya oturup buradan yönetmeye kalkarsan, işte 12 yıl
önceki Türkiye olurdu. Ama elhamdülillah, biz nasıl bir Türkiye
aldık, şimdi neredeyiz görüyorsunuz. 79 senede bu ülkede 6100
kilometre bölünmüş yol yapılmıştı, fakat biz 12 yılda 17 bin 500
kilometre bölünmüş yol yaptık, her şey ortada” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, göreve geldiklerinde Türkiye’de 26 tane
havalimanı bulunduğunu, buna 12 senede 26 tane havalimanı daha
ilave ettiklerini ve şu anda 52 tane havalimanımız buldurduğunu
belirtti. Hakkâri’ye havalimanı yapıldığını ancak, Hakkari’ye
havalimanı yaptırmamak için ellerinden geleni yapıtlıklarını
anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ölücü terör örgütünün bütün iş
makinelerini yaktığını, buna rağmen havaalanını yapacaklarını
anlatarak, “Çünkü biz Kürt kardeşlerimizin o huzurunu, o refahını
bunların vahşice yaklaşımlarına kurban ettirmeyeceğiz” dedi.
Şu anda Marmaray’ın çalıştığın, şimdi yeni yapılan iki katlı
tünelden de otomobillerin geçeceğini, Yavuz Sultan Selim
Köprüsü’nün inşasının sürdüğünü, bir de iki köprü arasından
yine denizin altından, hem raylı, hem de lastikli sistem, 3 katlı
bir tünel daha yapılacağını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan,
“Asya’yla Avrupa’yı 3 tane denizin altından, 3 tane denizin
üstünden bir gidiş-gelişle birbirine bağlıyoruz” diye konuştu.
“O SİLAHLARI BIRAKMADIĞINIZ SÜRECE ÇÖZÜME ZERRE KADAR
KATKINIZ OLMAZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan terör örgütü silahları bırakacak, eğer
söyleyecek sözü varsa bunu siyaset zemininde söyleyecek dediklerini
kaydederek şunları söyledi: “13 yıldır yaptıklarımız, özellikle de
ret, inkâr ve asimilasyonu sona erdirmemiz, silahı tamamen
zeminsiz, bahanesiz bırakmıştır. Sıkılı yumruklarla hiçbir sorun
çözülemez, hiçbir hedefe varılamaz, bunu yapmadığınız sürece, o
silahları bırakmadığınız sürece o çözüme zerre kadar katkınız
olmaz, tam tersine her zaman sorun olmaya devam ederseniz. Şimdi
söylüyorlar, silahlar bırakılsın. İfade olarak çok güzel, tamam da,
bir yıl önce Nevruz’da yine bunlar söylenmişti ve ‘tamam’ dendi. Ne
oldu? Ben ne dedim geçenlerde? Uygulamaya bakarız, uygulama
görmeden bunlara inanmak mümkün değil, dolayısıyla uygulamayı
görelim. İşte şimdi 2,5 ay sonra seçimler var, 30 Mart seçimlerinde
tehditlerle bu işler yürüdü, Cumhurbaşkanlığı seçiminde tehditlerle
bu işler yürüdü, artık bu tehditlerden halkımızı kurtarmak
zorundayız. Halkımız millî iradesini serbestçe, özgürce kullanmak
zorundadır. Burada da muhatabım asla terör örgütü değildir, bu
çağrımı terör örgütüne değil, terör örgütünün vesayetinden
kendisini kurtaramayan o siyasi partiye yapıyorum.”
“SİLAHLARIN GÖLGESİNDE BARIŞ OLMAZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasına şu şekilde devam etti: “Eğer bu
ülkede siyaset yapmak istiyorlarsa, eğer çözüme katkı sunmak
istiyorlarsa, önce silahların gölgesinden, önce silahların
tasallutundan kurtulacaklar. Bakın burada tekrar söylüyorum; her ne
pahasına olursa olsun, tek başımıza da kalsak, son nefesimize kadar
bu ülkede çözüm süreciyle formüle ettiğimiz kardeşliği tesis
etmenin mücadelesini sürdüreceğiz. Ancak, hiç kimsenin de benim
Kürt kardeşlerimi zehirlemesine, Kürt kardeşlerim nezdinde haksız
bir meşruiyet kazanmasına, haksız bir muhataplık kazanmasına
müsaade edemeyiz, etmemeliyiz. Silahların gölgesinde barış olmaz,
hele hele verilen sözlerin defalarca çiğnendiği, vaatlerin
defalarca bozulduğu, itimadın tahrip olduğu bir ortamda somut
adımları görmeden daha ileriye gidemeyiz.”
“SİLAHLARA RAĞMEN BU MESELEYİ ÇÖZECEĞİZ”
Konuşmasında, “Bu sözüne güvenilmeyen figürlerle yol mu
yürüyeceğiz? Yüzüne gülen, arkanı döndüğünde her türlü oyunu
oynayanlarla nasıl devam edeceğiz? Önce silahı bırakacaksın… Bak,
IRA İngiltere’de, İrlanda’da, bölgede silahları betonlara gömdüler
ve bunu dünyaya da ispat ettiler. Sizin buna benzer attığınız bir
adım var mı şu anda? Yok. Silahı bırakacaksın, bununla birlikte
savaşın, çatışmanın, fitne ve nifakın dilini de bırakacaksın, ondan
sonra söyleyecek bir sözün varsa geleceksin Anayasal demokratik
sınırlar içinde siyaset zemininde söyleyeceksin. Siz çözüm
istemiyorsanız, bu yöndeki gayretlere katkı vermiyorsanız kusura
bakmayın keyfiniz bilir” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu meseleyi
çözmek için Türk’üyle, Kürt’üyle milletimize güvenerek yola
çıktıklarını belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, millet ile birlikte
yola devam edip, silahlara rağmen, silahların tasallutunda siyaset
yapanlara rağmen bu meseleyi çözeceklerini vurguladı.
“ÇÖZÜM SÜRECİNİ, KÜRTLER BİZİM EZELİ VE EBEDİ KARDEŞİMİZ
OLDUĞU İÇİN BAŞLATTIK”
12 yılı aşkın süre içinde karşındakileri çok yakından
tanıdıklarını, bunların defalarca sözlerini çiğnediklerini,
verdikleri sözden döndüklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan
şunları söyledi: “Süreç eğer bugünlere kadar geldiyse açık
söylüyorum, onlara rağmen geldi. Bölücü terör örgütüne, onların
temsilcilerine rağmen buraya kadar geldi. Eğer onların bu
samimiyetsizlikleri, bu ikiyüzlülükleri karşısında biz farklı
tepkiler ortaya koysaydık, Türkiye çözüm süreci diye bir umudu
hiçbir zaman yaşamayacaktı. Kardeşlerim, 6-8 Ekim tarihlerinde
soruyorum; milleti sokağa davet eden kimdi? Buyur, milletim
biliyor, muhtarlarım biliyor bunları. Ve ondan sonra yalana
başladılar, biz böyle bir şey yapmadık. Ne yapmadın ya, sokağa
davet ettin. Sokakta kendileri için hak aradılar. Şimdi çıkmışlar
utanmadan sıkılmadan Cumhurbaşkanı çözümün karşısında diye tezvirat
yapıyorlar. Cumhurbaşkanı çözümün yanında mı, karşısında mı geriye
dönüp 12 yıllık döneme bakarsın görürsün. Kardeşlerim; Kürt demek
yasaktı bu ülkede, öyle mi? Kürtçe şarkı, türkü yasaktı. Sokakta
Kürtçe konuşmak yasaktı. Anne evladıyla cezaevinde Kürtçe
konuşamıyordu. Bölgede seyahat etmek, yaylaya, mezraya gitmek
yasaktı. Yol yoktu, öğretmen, okul yoktu, hastane, doktor yoktu.
Bunların hepsini biz çözdük. 2002 yılında başında bulunduğum Parti
iktidara geldiğinde bölgedeki kanaat önderlerine, sivil toplum
kuruluşlarına bu meseleyle ilgili ne yapılması gerektiğini
sormuştum. Bana bir şey söylediler çok enteresan; Olağanüstü Hal’i
kaldırın yeter, başka hiçbir şey gerekmez dediler. O zaman Başbakan
Sayın Abdullah Gül’dü, iki ayda Olağanüstü Hal kaldırdı. Değerli
kardeşlerim; Hükümet güvenoyu aldı 28 Kasım’da, 30 Kasım’da
Olağanüstü Hal kaldırıldı. Biz verdiğimiz sözün arkasında böyle
dururuz. Bununla kalmadık, faili meçhul cinayetler dönemini sona
erdirmekten, işkenceyle mücadele, Kürtçe televizyondan seçmeli
derse, seçmeli Kürtçe şu anda ders var, üniversitelerde de var,
lise, orta, oralarda da var. Çocuklara isim verilmesinden yerleşim
birimlerinin adlarına kadar her alanda tarihi önemde adımlar attık.
Ülkemizin tüm geri kalmış, geri bırakılmış yerleri gibi bu bölgede
de çok büyük yatırımlar gerçekleştirdik. Yol, su, elektrik, okul,
hastane, aklınıza ne gelirse her alanda batıda ne varsa
Güneydoğu’da, Doğu’da da aynı hizmetlerin verilebilmesini biz
sağladık. Sosyal yardımlarla hiçbir vatandaşımızın mağduriyet
yaşamamasını, temel ihtiyaçlarından mahrum kalmamasını temin ettik.
Önce Demokratik Açılım diyerek, sonra Millî Birlik ve Kardeşlik
Projesi diyerek, ardından Çözüm Süreci diyerek bu çalışmaları
bütünlük içinde yürüttük ve bugünlere geldik. Bütün bunları
birileri bizi zorladığı için, mecbur bıraktığı için değil,
bölgedeki kardeşlerimizin de bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı
olduğuna inandığımız için, onlar bizim ezeli ve ebedi kardeşimiz
olduğu için yaptık.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkenin her meselesi gibi bu meselenin de
elbette tümüyle ortadan kalkmadığı, her şeyin güllük-gülistanlık
olmadığını ancak, Türkiye’nin tüm meseleleriyle birlikte bu
meseleyi de çözme iradelerinin sonuna kadar arkasında
bulunduklarını vurgulayarak, “Kürt kardeşimin, Türk kardeşimin,
Arap kardeşimin, ülkemdeki tüm etnik unsurların ne sorunu varsa
Alevi’nin, Sünni’nin, işçinin, sanayicinin, gencin, yaşlının ne
sorunu varsa Allah’ın izniyle hepsini de çözeceğiz” dedi.
“DEVLET; TERÖR ÖRGÜTLERİ, VANDALLAR, YAĞMACILAR VE PARALEL
İHANET ŞEBEKELERİ KARŞISINDA BOYUN EĞMEZ”
Çözüm Süreci’nin bir-iki etnik unsurun değil, bir veya iki bölgenin
değil, tüm milletimizin ve tüm Türkiye’nin ortak meselesi olduğuna
işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kim çözümde yanımızda olursa
onunla yürürüz. Ama ikiyüzlülerle, güvenilmezlikleri defalarca
ispatlanmış olanlarla asla yol yürüyemeyiz. Bizim hiç kimseye
meşruiyet kazandırmak gibi bir gayemiz yok, olamaz. Türkiye
Cumhuriyeti Devleti terör örgütleri karşısında, vandallar,
yağmacılar karşısında, paralel ihanet şebekeleri karşısında boyun
eğmez, böyle bir görüntünün ortaya çıkmasına izin vermez.
Eğer itiraz ediyorsam, eğer bazı yanlışlara dikkat çekiyorsam
bunu bugüne kadar yaşananları yakından bilen biri olarak yapıyorum.
Ve bu ülkede paralele, paralel yapılanmaya dikkat çekerek
yapıyorum. Bir şeyi daha özellikle söylüyorum; paralel devlet
yapılanmasının özellikle bizlere yönelttiği şu andaki çağrılara
bakarsanız işte bunlar nerelerle nasıl paslaştıklarını gayet iyi
bir şekilde ortaya koyuyor. Eğer eleştiriyorsam, bunu ülkem adına
yapıyorum, milletim adına yapıyorum, çözüm adına, kardeşlik adına,
barış adına yapıyorum” şeklinde konuştu.
“ÇÖZÜM SÜRECİ BENİM SORUMLULUĞUMDA BUGÜNLERE GELDİ; BU
KONUDA SÖZ SÖYLEMEK HEM HAKKIM HEM DE VAZİFEMDİR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan şu sözlerle konuşmasını tamamladı: “Biz
dertliyiz, dert adamı söyletir. Bu ülkenin ve bu milletin derdini,
sızısını içimizde hissettiğimiz için konuşuyor, söylüyor, yol
göstermeye çalışıyoruz. Meselesi ikbal olanlar bizi anlayamadı,
anlayamaz. Meselesi koltuk olanlar bizi anlayamadı ve anlayamaz.
Ucuz kahramanlık sevdalıları bizi anlayamadı, anlayamaz. Biz
Allah’ın izniyle şahsi meseleleri işin içine katmadan
Hükümetimizle, devletimizle bu işi çözeceğiz. Muhalefet bu çözüme
katkı sağlayacaksa buyursun sağlasın. STK’ların, ilim ve fikir
adamlarının yapıcı katkısı varsa buyursun bunu versinler. Ama kimse
şahsi hırslarını, ideolojik saplantılarını, çatışma senaryolarını
Çözüm Süreci’nin önüne koymasın. Biz bu meseleyi çözmekte
kararlıyız. Çözüm Süreci benim sorumluluğumda başlamış ve bugünlere
gelmiş bir süreç. Bundan sonraki gelişmelere ilişkin söz söylemek,
değerlendirme yapmak, teklifte bulunmak herhalde benim de hem
hakkım, hem de vazifemdir. Birileri çıkmış ne diyor? Artık tek
adamsın, yanında kimse yok; bunlar çok zavallı, ben cumhurun
başkanıyım, ben bu milletin başkanıyım. Büyüklerimizin çok güzel
bir lafı var: ‘Kendini bil, haddini bil, neslini bil.’ Ama bunlarda
hiç birisi yok. Her zaman söylüyorum; gayret bizden, tevfik
Allah’tan. Niyet hayır, inşallah akıbet de hayır olacak.”