Cumhurbaşkanlığı'nda İran ziyareti öncesi flaş açıklamalar
gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü
Büyükelçi İbrahim Kalın, Yemen’de devam eden krize değinerek,
“Yemen’de önceliğimiz, bir an önce müzakere masasında tüm
tarafların toplanması suretiyle krizin çözüme kavuşturulmasıdır”
dedi.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, basın açıklamasında şunları
söyledi:
“Bildiğiniz gibi geçen hafta Sayın Cumhurbaşkanımızın bir yurt dışı
seyahati olmuştu. Üç ülkeyi kapsayan bu ziyaret çerçevesinde,
Slovenya, Slovakya ve Romanya’yı ziyaret ettik. İkili ilişkilerimiz
konusunda görüşmeler yapıldı, anlaşmalar imzalandı. Türkiye’nin AB
üyeliği süreci, ayrıca Ukrayna ve Orta Doğu’da yaşanan gelişmelerle
ilgili de siyasi istişarelerde bulunuldu.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN İRAN
ZİYARETİ
Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey Toplantısı’nın ikincisini yapmak
üzere İran Cumhurbaşkanı Sayın Ruhani’nin davetine icabeten yarın
Sayın Cumhurbaşkanımız refakatinde bakanlarla beraber İran’a bir
ziyaret olacak. Kendisine aynı zamanda ilgili bürokratlar eşlik
edecekler. Basın mensubu arkadaşlarımız da ziyareti izlemek için
bizimle beraber olacaklar. İran’daki temaslarımızda öncelikle
Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey Toplantısı’nı Cumhurbaşkanı Sayın
Ruhani’yle gerçekleştirdikten sonra, öğleden sonra da İran Rehberi
Sayın Hamaney ile bir görüşmesi olacak Sayın Cumhurbaşkanımızın.
Burada yine ikili ilişkilerimiz, siyasi istişareler, ekonomik ve
ticari ilişkiler ele alındıktan sonra bununla ilgili de bir dizi
anlaşma yapılacak. Ayrıca, bölgedeki gelişmeleri de İranlı
muhataplarımızla değerlendirme imkânımız olacak. Başta Suriye,
Irak, Yemen olmak üzere Orta Doğu genelinde yaşanan hadiseleri de
ele alacağız. Özellikle Yemen bağlamında bildiğiniz gibi bu süreci
biz de yakından takip ediyoruz, Suudi Arabistan’ın öncülüğünde
başlatılan hava operasyonun 12. gününe girdik. Burada yaşanan
krizin siyasi diyalog ve müzakere yoluyla çözülmesi için bizim de
girişimlerimiz yoğun bir şekilde devam ediyor, gerek Sayın
Cumhurbaşkanımızın, gerek Başbakanımızın, gerek Dışişleri
Bakanımızın bu konudaki temasları bundan sonra da hız kazanarak,
devam edecek. Yemen’de bizim önceliğimiz, bu krizin bir an önce
müzakere masası etrafında bütün tarafların toplanması suretiyle
çözüme kavuşturulmasıdır.
“NÜKLEER SİLAHLARIN YAYILMASI,
BÖLGE VE DÜNYA BARIŞI İÇİN BİR TEHDİTTİR”
Bir diğer önemli konu tabii İran ziyaretimizle ilgili, geçen hafta
P5+1 ülkeleriyle İran arasında yapılan nükleer anlaşma, daha
doğrusu çerçeve anlaşmanın ilan edilmiş olmasıdır. Bu anlaşma
çerçevesi esas alınmak suretiyle 30 Haziran tarihine kadar da
konunun teknik detayları uzmanlar tarafından kaleme alınacak ve
nihai anlaşma bütün detaylarıyla o zaman ortaya çıkacak.
Dolayısıyla, önümüzdeki birkaç ay da nükleer müzakerelerle ilgili
sürecin tamamlanması açısından önem arz ediyor.
Bu P5+1 ile İran arasında yapılan anlaşma bizim için memnuniyet
verici bir gelişmedir. Zira, biz Türkiye olarak nükleer
müzakerelerin diyalog ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi konusunda
baştan beri tavrımızı net bir şekilde zaten ortaya koymuş idik.
Hatta hatırlarsanız, 2010 yılında Brezilya-Türkiye-İran’ın ortak
girişimiyle bir Tahran Deklarasyonu yapılmış ve İran nükleer
programıyla ilgili bir deklarasyon o zaman bütün dünyaya duyurulmuş
idi. O zamanki bulunduğumuz nokta ile bugünün gelinen noktanın bir
bütünlük ve süreklilik arz ediyor olması da bizim için elbette
sevindirici bir durumdur. Maalesef bildiğiniz gibi, o zaman yapılan
Tahran deklarasyonu P5 ülkeleri tarafından önemli bir fırsat
olmasına rağmen değerlendirilememiş ve arada çok büyük bir zaman
kaybı yaşanmıştı. Biz buna rağmen bu nükleer müzakerelere destek
olmaya, yapıcı katkı vermeye devam ettik, 2013-2014 yıllarında da
İstanbul’da biliyorsunuz bu müzakerelerin birkaç tanesine Türkiye
ev sahipliği yaptı. Gelinen nokta bizim için de memnuniyet
vericidir. Zira biz Türkiye olarak, bölgedeki bütün ülkelerin
nükleer silahlardan arındırılması konusunda ortak bir politikaya
sahibiz, nükleer silahların yayılması, çeşitlendirilmesi bölge ve
dünya barışı için bir tehdittir. Bunun önlenmesi yolunda atılan her
adım bizim için olumlu bir gelişmedir. Tabii bu konunun detaylarını
da İranlı muhataplarımızla yarın değerlendirme imkânımız
olacak.
Bir diğer konu, gene ben birkaç basın toplantımda da ifade
etmiştim, 23-24 Nisan tarihlerinde yapılacak Çanakkale kutlamaları
ile ilgili hazırlıklarımız da yoğun bir şekilde devam ediyor. Şu
anda katılımını teyit eden ülke sayısı 60’ı geçmiş durumda, ayrıca
birçok uluslararası örgüt temsilcisi, uluslararası basın ve diğer
önde gelen şahsiyetler de bu törenlerde hazır olacaklar, 23
Nisan’da İstanbul’da öğleden sonra büyük bir toplantıyla başlayıp
24 Nisan’da da Çanakkale’de devam edecek. Sayın Cumhurbaşkanımız bu
iki günlük 100. yıl törenlerine Başkanlık edecek ve dünyanın pek
çok bölgesinden gelen devlet, hükümet başkanlarına ev sahipliği
yapacak. Bununla ilgili sizi bilgilendirmeye de bundan sonra da
devam edeceğiz. Ben bu birkaç konuyu sizinle paylaşmış olayım,
sorularınız varsa onlarla devam edelim.”
“İRAN’A YAPTIRIMLARIN
KALDIRILMASIYLA, YENİ BİR FIRSAT PENCERESİ ORTAYA
ÇIKMIŞTIR”
Soru: “Benim iki sorum olacak; Birincisi şu: P5+1 sonucu
ambargoların kalkması söz konusu İran’a yönelik. Bu kapsamda
Türkiye’nin bir ticari çıkarı olacak mı veya gelişmeleri ne yönde
bekliyorsunuz. İkincisi; Sayın Cumhurbaşkanının İran ziyareti ilk
başta 2 gün olarak planlanmıştı, ama bir güne düşürüldü. Son
dönemde İran’daki tepkilerden mi kaynaklıyor, yoksa özel bir nedeni
mi var?”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “İkinci sorudan başlayayım. Ziyaret
baştan beri günü 1 günlük planmış idi, fakat gidişimizin belki 1
gün önce olması söz konusu olabilirdi, Sayın Cumhurbaşkanımızın
bugün de devam eden Ankara’daki yoğun mesaisinden dolayı, program
da buna müsait olduğu için, yani bir güne sığdırma imkânımız olduğu
için bunu günübirlik yapma kararı aldık. Daha önce de biliyorsunuz
bu tür günübirlik ziyaretlerimiz pek çok ülkeye oldu, hatırlarsanız
en son Ukrayna’ya yaptığımız ziyaret de günübirlik bir ziyaretti.
Dolayısıyla, bu planlama tamamen bizim program akışımızla ilgili
bir konudur. P5+1 ve İran arasında yapılan anlaşma sonrasında
yaptırımların kaldırılmasıyla ilgili şüphesiz yeni bir fırsat
penceresi ortaya çıkmış bulunmaktadır, hem İran için, hem bölge
ülkeleri için, hem de bizim için. Zira bizim İran’la hem önemli bir
sınırımız var, hem de önemli bir ticaret hacmimiz var. Bildiğiniz
gibi enerji ihtiyacımızın kayda değer bir kısmını İran’dan temin
ediyoruz, bunun yanında karşılıklı ticari ilişkilerimiz var,
taşımacılık var, mal alıp mal satıyoruz, birçok yönüyle
yaptırımların hafifletilmesi şüphesiz bize de olumlu yansıyacaktır,
diye biz ümit ediyoruz. Fakat, burada bildiğiniz gibi iki tür ya da
iki kategoride yaptırımlar var. Öncelikle bu anlaşma bütün
detaylarıyla tamamlanıp, uygulamaya geçtikten sonra nükleer
programla ilgili ambargolar kaldırılacak ki aslında ekonomik olarak
bizi doğrudan ilgilendiren kısmı da burasıdır. Bu bizim için
memnuniyet verici bir durumdur ihracatçımız için, yatırımcımız
için, iş adamlarımız için, bunu da tabii ki bir fırsata
dönüştürmeyi biz arzu ediyoruz. O en zor zamanlarda bile, 2010-2011
ambargo ve yaptırımların uygulandığı dönemlerde bile Türkiye
İran’la ilişkilerini hep belli bir vasatta tutmayı hedefledi.
Bunun bizim gerek bizim ekonomimiz, gerek İran’la ilişkilerimiz
açısından bir öncelik olduğunu o zaman da ifade ettik. Fakat
maalesef o zaman da hatırlarsanız birileri çıkıp Türkiye’yi haksız
bir şekilde işte İran yanlısı olmakla, ambargoyu delmekle ve
benzeri şeylerle itham ettiler. Ama bugün bakın bütün dünya, P5+1
ve İran örneğinde Türkiye’nin durduğu noktaya gelmiş oldu. Biz
İran’ın bölgede sorumluluk sahibi bir komşu olarak, bir aktör
olarak bölgesel güvenlik ve siyaset yapısı içerisine entegre
edilmesini, İran’la iyi ilişkiler geliştirilmesini hep savunduk,
bunu ikili ilişkilerimiz açısından da, bölge dengeleri açısından da
stratejik bir önemde gördük. Dönem dönem Batıyla yaşanan veya
bölgede Yemen olayında olduğu gibi yaşanan gerilimlerin de müzakere
ve diyalog yoluyla çözülmesi için çabalarımız hep devam etti,
bundan sonra da devam edecek.”
“BÖLGEDE HİÇBİR ÇATIŞMA, BİR
MEZHEP SAVAŞININ GEREKÇESİ OLMAMALIDIR”
Soru: “Ben yine İran programınızla ilgili bir soru sormak
istiyorum. Yarın imzalanacak anlaşmalardan bahsetmiştiniz, biraz
daha detay verebilir misiniz? Ayrıca, verilecek siyasi mesajlara
ilişkin, özellikle de Yemen konusunda biraz background bilgi
verirseniz sevinirim. Bir ikincisi, İranlı milletvekillerin
Ruhani’ye gönderdikleri mektuba ilişkin değerlendirme yapabilir
misiniz?”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şu anda anlaşmalarla ilgili teknik
müzakereler devam ediyor, ağırlıklı olarak enerji, ekonomi ve
gümrük konularıyla ilgili anlaşmalarımız, sağlıkla ilgili ayrıca
anlaşmalarımız olacak, bununla ilgili bakanlarımız da bizimle
gelecekler. O tam nihai olarak ortaya çıktığında zaten sizinle
yarın onlar paylaşılacaktır. Bugün basına da yansıdı, bazı İranlı
milletvekillerinin Sayın Ruhani’ye yazdığı mektupla ilgili olarak.
Bizim bu konuda verdiğimiz mesajlar çok nettir, Sayın
Cumhurbaşkanımızın Yemen krizi bağlamında söylediği sözler bölge
barışına ve istikrarına yapılmış çok önemli bir çağrıdır. Burada bu
tür milletvekilleri siyasi popülizm yapmak yerine, kendi
Hükümetlerinin bölgede daha yapıcı, etkin, barışa, istikrara katkı
sunan politikalar izlemesi konusunda belli bir hassasiyet
göstermesi gerekir. Bakın, Irak olayları, Suriye olayları, bütün
bunlar yaşanırken biz hep aynı tezi savunduk, aynı noktada durduk.
O da, bölgede hiçbir çatışma, bir mezhep savaşının gerekçesi
olmamalıdır, hiçbir çıkar çatışması farklı devletler arasında,
farklı ülkeler arasında bölge halklarını karşı karşıya getirecek
bir bahane asla olmamalıdır. Fakat maalesef bizim bu uyarılarımıza
rağmen, gerek Suriye’de, gerek Irak’ta, gerek başka Sünnilerin ve
Şiilerin birarada yaşadığı ülkelerde bu gerilimler yaşanmaya devam
ediyor, bazen bunlar hakikaten tahammül edilemez çatışmalara
dönüşüyor, onlarca, yüzlerce masum insan hayatını kaybediyor; buna
hiç kimsenin hakkı yok. Yemen’de yaşanan olaylar da dahil olmak
üzere, biz bütün bölge ülkeleri olarak, Türkiye, İran, Suudi
Arabistan, Körfez ülkeleri, Pakistan, bütün bölge ülkeleri böyle
bir mezhep çatışmasının önüne geçmek için el birliğiyle çalışmak
durumundayız. Bu konuda herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine
getirmek zorunda. Burada şu ülke Sünnicilik yapıyor, bu ülke
Şiicilik yapıyor tarzı mülahazaları bir kenara bırakarak, barışı
temin edecek, gerilimleri asgari düzeye çekecek politikaları
geliştirmek, o sorumlulukla hareket etmek durumundayız. Bizim bütün
muhataplarımıza, ortaklarımıza bölgede verdiğimiz mesaj bu
çerçevedir. Nitekim, yarın da Sayın Cumhurbaşkanımız muhataplarına
bu konuyu, bu çerçevede elbette aktaracak, onların görüşlerini de
alacaktır. Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de yaşanan hadiseler herhalde
hiç kimsenin tasvip ettiği olaylar değildir. Bakın, Suriye’de
yaşanan olaylar 5. yılına girmek üzere, 300 binden fazla insan
hayatını kaybetti ve maalesef bu savaş hala çok kanlı ve gaddar bir
şekilde devam ediyor. Aynı şekilde Irak’ta bu gerilimler yüzünden
Irak’ın ve Şii ve Sünni nüfusları adeta zaman zaman karşı karşıya
geliyor. Bunları önlemek için biz sorumluluk sahibi
muhataplarımızla her zaman her türlü işbirliğine hazırız, bunu
Iraklı muhataplarımızla da, bunu bölgedeki diğer muhataplarımızla
da her zaman paylaştık, paylaşmaya da devam edeceğiz. Bu
çatışmaların önlenmesi için herkes sorumluluk sahibi olarak hareket
etmek durumundadır. Daha spesifik olarak Yemen konusunda da Sayın
Cumhurbaşkanımızın buradan yaptığı çağrıyı biz bölge ülkeleriyle
paylaşmaya devam edeceğiz. Yani Yemen’deki sıcak çatışmanın
müzakere ve siyasi diyalog yoluyla çözülmesi için bütün tarafları
bir masa etrafında toplamak için gayretlerimiz devam ediyor. Umarız
kısa bir zamanda bu yönde bir netice alma imkanımız olur ve oradaki
çatışmalar bir an önce durur. Burada ifade ettiğim gibi bütün
ülkelere, İran dahil olmak üzere, büyük bir sorumluluk düşmektedir
ve bu sorumlulukla hareket edebilirsek umarız bu çatışmaları
engelleme imkanımız da olacaktır.”
SEÇİM BEYANNAMESİ
TARTIŞMALARI
Soru: “Efendim, Sayın Cumhurbaşkanı 3 ülkeye ziyaretinden
önce basın toplantısında AK Parti’nin seçim beyannamesini gördüğünü
ifade etmişti. Bunun ardından bazı iddialar da ortaya çıktı;
Cumhurbaşkanının hafta sonunda kapandığını ve AK Parti adaylarıyla
ilgili çalışma yaptığı yönünde. Sayın Cumhurbaşkanı adaylarla
ilgili böyle bir çalışma yapıyor mu, yapacak mı?”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Yok, düzeltelim, seçim
beyannamesini değil başkanlık sistemiyle ilgili olan kısmını Sayın
Başbakanımızla müzakere ettiğini söyledi, onu düzeltelim. Şimdi
hafta sonu ben Sayın Cumhurbaşkanımızla Cumartesi tam gün
beraberdim, kapanıp böyle bir liste çalışması yaptığını görmedim,
bugün de burada zaten biliyorsunuz. Beyannameyi gördü-görmedi
meselesi, Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlık sistemiyle ilgili
yaptığı bir yorumdan hareketle çıkartıldı. O konuda baştan beri
Sayın Cumhurbaşkanımız bunu net, açık bir şekilde ifade etti. Yani
Türkiye’yi 2023 hedeflerine taşıyacak yönetim şeklinin başkanlık
sistemi olduğunu ve bunun için de bütün siyasi partilere, siyasi
taraflara, Meclis’e, sivil toplum kuruluşlarına, üniversitelere, iş
dünyasına, meslek kuruluşlarına bir çağrı yaptığını zaten
biliyoruz. Bu noktada iktidar partisinin de bu çağrıya olumlu cevap
vermiş olması, elbette bizim için sevindirici bir durumdur. Elbette
Adalet ve Kalkınma Partisi’yle Sayın Cumhurbaşkanımızın ayrıca özel
bir ilişkisi olmak durumundadır, o partinin kurucusudur, 12 yıl o
partinin genel başkanlığını, liderliğini ve Başbakanlığını
yapmıştır. Fakat şu anda Cumhurbaşkanı sıfatıyla başkanlık
sistemiyle ilgili çağrısını Türkiye’deki bütün siyasi paydaşlara
yapmıştır, sadece bir gruba, bir partiye değil. Ümit ederiz ki
diğer partiler de bu konuda görüşlerini açık, net bir şekilde ifade
ederler. Başkanlık sistemiyle ilgili önerileri varsa bunları
kamuoyuyla paylaşırlar, bizimle paylaşırlar ve bu tartışmayı daha
sağlıklı, daha içerikli bir şekilde götürme imkânımız olur.”
“7 HAZİRAN SEÇİMLERİ,
TÜRKİYE’NİN GELECEĞİNİ İLGİLENDİREN BİR
SEÇİMDİR”
Soru: “Sayın Cumhurbaşkanı listelerle ilgili böyle bir
çalışmanın içinde olacak mı?”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Listelerle ilgili kendisinin tabii
ki gündeminde şu anda, bugünkü programı da dâhil olmak üzere böyle
bir liste çalışması söz konusu değil. Fakat tabii ki seçim sürecini
Sayın Cumhurbaşkanımız çok yakından takip edecektir, bundan sonra
da. Zira 7 Haziran seçimleri sadece siyasi partileri değil
Türkiye’nin tamamını, Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren bir
seçimdir. Ondan sonrasıyla ilgili bizim atacağımız stratejik
adımlar, Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşması yolunda atacağı
stratejik adımlar şüphesiz bizim açımızdan da, Cumhurbaşkanlığı
makamı açısından da, toplumun bütün kesimleri açısından da büyük
bir önem arz etmektedir, dolayısıyla seçim sürecini de elbette
yakından takip edecektir.
“HALKIN SEÇTİĞİ BİR
CUMHURBAŞKANININ, KENDİNE AİT BİR BÜTÇESİNİN OLMASINDAN DAHA DOĞAL
BİR ŞEY OLAMAZ”
Soru: “İki sorum olacak;
birinci sorum, az önce Yemen’deki sorunun çözümü için herkesin bir
masa etrafında toplanması kapsamındaki çabalarımız devam ediyor ve
en kısa sürede sonuç almaya çalışıyoruz dediniz. Birincisi; Türkiye
bu konuda bir arabuluculuk mu yapmaktadır, çünkü uluslararası
toplum tarafından bir süreden bu yana dillendiriliyordu ve herhangi
bir doğrulama gelmemişti. İkinci konu; bir süreden beri
kamuoyunda Cumhurbaşkanlığına ek bütçe örtülü ödenek diye
tartışılıyor. Bu konuyla ilgili tartışmalar var, bunu nasıl
değerlendirirsiniz?”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şu aşamada Yemen’le ilgili siyasi
istişarelerimiz devam ediyor muhataplarımızla, bölge ülkeleriyle.
Bir fikir olgunlaştığı zaman bu daha formel bir şekilde umarız
masaya getirilir ve hayata geçirilme imkanı olur. İkinci sorunuzla
ilgili olarak da; bir ek bütçe değil, bir örtülü ödenek konusu
biliyorsunuz gündeme gelmişti, Meclis’ten de geçtiğimiz hafta
geçti. Değerli Arkadaşlar, bakınız devletin başında olan, devletin
yönetiminde bizzat bulunan, Başkumandan sıfatıyla halkın seçtiği
bir Cumhurbaşkanının kendine ait bir bütçesinin olmasından daha
doğal bir şey olamaz. Aslında bugüne kadar böyle bir bütçenin
olmaması bir eksikliktir. Belki farkı şudur: Cumhurbaşkanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğan en baştan beri farklı bir cumhurbaşkanı
olacağını, koşturan, terleyen, milletin sorunlarıyla birebir
ilgilenen bir cumhurbaşkanı olacağını açık-net bir şekilde ifade
etmiştir. Görevlerini yerine getirirken gerek yurt içi, gerek yurt
dışı programlarında milletimiz ve devletimiz adına yaptığı
temaslarda bu görevini ifa edecek enstrümanlara sahip olmasından
daha doğal bir şey olamaz. Bununla ilgili zaten bu ödeneğin ya da
örtülü denen ödeneğin nasıl kullanılacağı, ne şekilde
kullanılacağıyla ilgili zaten kanunların belirlediği bir çerçeve
vardır. Bu kanunlara örtülü denince böyle bir gizem havası ona
sanki bürünüyor. Bu elbette kanunlar çerçevesinde, Anayasa’nın da
Cumhurbaşkanımıza verdiği yetki çerçevesinde kullanacağı, yapacağı
bir tasarruftur. Zaten kanun Meclis’ten geçmiştir. Dolayısıyla
dünyanın her yerinde devlet başkanları, cumhurbaşkanları,
başbakanlar örtülü ödeneği nasıl kullanıyorlarsa, devlet
yönetimiyle ilgili olarak Sayın Cumhurbaşkanımız da aynı yönde
tasarruflarda bulunacaktır.”
SOSYAL MEDYAYA ERİŞİM
YASAĞI
Soru: “Az önce, birkaç dakika önce belki de yaklaşık
Twitter, Facebook ve YouTube erişim engeli geldiği belirtiliyor,
özellikle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan geldiği, Savcı
Mehmet Selim Kiraz’ın şehit edilmesiyle ilgili olarak. Hem bu
konuda neler söyleyeceksiniz, hem de bu İstanbul Adliyesi’nde
yaşanan olayın ardından özel güvenliklerin kaldırılması,
avukatların aranması gibi konularda yeni düzenleme geleceğini Sayın
Başbakan da açıkladı. Bu konuyla ilgili bugün özellikle Sayın
Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan’ın bir görüşme yapması söz konusu
mu? Görüştüler mi ya da görüşecekler mi?”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Ben de buraya gelmeden birkaç
dakika önce haberdar oldum Savcılıktan gelen bu talepten, ama şu
anda bir erişim engellemesi henüz söz konusu değil, Savcılığın
böyle bir talebi gelmiş. Konuyu da biliyorsunuz arkadaşlar, şehit
edilen savcımızın o görüntülerinin yayınlanması, sosyal medya
mecralarında yayınlanmasıyla ilgili bir konudur. Bu konuyla
ilgili geçen hafta bildiğiniz gibi çok acı bir olay yaşadık, ama
sonrasında yaşananlar en az olayın kendisi kadar üzüntü vericiydi.
Yani basın sorumluluğuyla hareket etmesi gereken birtakım medya
gruplarının bu fotoğrafları adeta terör örgütünün propagandasını
yapar gibi yayınlamış olması, hatta gelen onca uyarıdan, onca
itirazdan sonra bu eylemine devam etmiş olması kabul edilebilir bir
şey değildir. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ülkesinde böyle bir
özgürlük yok. Ve o fotoğraflar biliyorsunuz yurt dışındaki birçok
basın kuruluşu tarafından da kullanılmadı. Çünkü ortada bir kere
adli bir durum var, ikincisi çok insani bir durum var. O zaman da
defalarca ifade edildiği gibi, kendinizi bir an için şehit edilen
Savcımızın ailesinin, çocuklarının yerine koyun, o fotoğrafı
paylaşarak elinize ne geçecekti? Ve bu konuda yapılan itirazlar son
derece haklıdır, Cumhurbaşkanımız gerekli uyarıları yapmıştır,
Başbakanımız gerekli uyarıları yapmıştır ve bunun takibi de
yapılacaktır. Ve anladığım kadarıyla savcılıktan gelen talep; bu
görüntünün hiçbir mecrada ana akım veya sosyal medya mecrasında,
elektronik medyada vesaire kullanılmamasıyla ilgili bir taleptir.
Bakın bu bir ihtiyacın doğurduğu bir zarurettir. Eğer bu konuda
bizim basın kuruluşlarımız üzerine düşen sorumluluğu yerine
getirseydi ve o fotoğraf karesi defalarca paylaşılmasaydı, bu konu
şu anda bizim gündemimizde olmayacaktı. Ve biz millet olarak, Türk
basını olarak çok daha başarılı bir sınav verecektik. Ama maalesef
şimdi sanki bunlar hiç yaşanmamış gibi bu tür talepleri tekrar bir
işte özgürlükler mi kısıtlanıyor, vesaire gibi bir bağlamda ele
alma gayreti görülüyor, bu kabul edilebilir bir şey değil. Bununla
bağlantılı olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı bir çağrı oldu.
Özel güvenlik birimlerinin Türkiye’de bir sistem olarak yeniden
değerlendirilmesiyle ilgili. Çağlayan Adliyesi’nde yaşanan olayı
hepimiz izledik. Ve orada nasıl bir güvenlik zaafı olduğunu da
maalesef hepimiz müşahede ettik. Bugün de bununla ilgili olarak,
gerek İçişleri Bakanlığımız, gerek Adalet Bakanlığımız, gerek
Başbakanlık konuyla ilgili araştırmalarını, incelemelerini devam
ettiriyor, yürüyen bir soruşturma var. Ve bu çerçevede elbette
birtakım yeni güvenlik tedbirlerinin alınması artık kaçınılmazdır.
Allah korusun biz bir başka savcımızın böyle hunharca
katledilmesini mi bekleyeceğiz? Elbette bununla ilgili birtakım
tedbirler alınmak durumundadır. Burada Sayın Cumhurbaşkanımız
yaptığı çağrıda, özel güvenlik birimlerinin özellikle kritik
önemde, stratejik önemde olan kamu binalarının; adliyeler gibi,
hastaneler gibi, bakanlıklar gibi korunmasıyla ilgili, oralarda
güvenlik hizmeti vermesiyle ilgili bir çağrı yapmıştır. Bu
dolayısıyla tahdit edilmiş, sınırlandırılmış bir değerlendirmedir.
Bununla ilgili Hükümetimizin de elbette değerlendirmeleri olacak ve
güvenliği artırmaya yönelik tedbirler mutlaka alınacaktır.”
“CUMHURBAŞKANI VE BAŞBAKANIMIZ
ELBETTE HER ZAMAN GÖRÜŞEBİLİR”
Soru: “Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasında bir görüşme
olacak mı?”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Olabilir, Cumhurbaşkanı ve
Başbakanımız elbette her zaman görüşebilir, yarınki İran
seyahatimiz öncesi bu bekleyen diğer konularla ilgili olarak hafta
ortası ve sonrasında da yoğun bir trafiğimiz olacak, elbette bir
görüşmeleri olabilir. Olması halinde de bu konuyu
değerlendireceklerdir.”
FENERBAHÇE KAFİLESİNE YÖNELİK
SALDIRI
Soru: “Efendim, Fenerbahçe kafilesine yönelik saldırıya
ilişkin size ulaşan bilgiler var mı, bizimle paylaşabilir misiniz?
İkinci sorum da, Cumhurbaşkanlığı’nın yeniden yapılandırılmasıyla
ilgili düzenleme yapılmıştı ve birkaç başkanlığa da atama
yapılmıştı. Yeni atamalar var mı? Özellikle Sayın Cumhurbaşkanının
titizlikle takip ettiği.”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Birçok konu var titizlikle takip
ettiği. Paralel yapıyla mücadele diyeceksiniz mesela. Peki.
Öncelikle Cumartesi akşamı Fenerbahçe Futbol Kulübüne karşı yapılan
bu saldırıyı en şiddetli bir şekilde biz tekrar kınıyoruz. Bu
sadece Fenerbahçe camiasına değil Türk futboluna yapılmış menfur
bir saldırıdır. Bu tür saldırıların tekrar etmesi için gerekli
tedbirler en üst düzeyde ve en kapsamlı şekilde alınacaktır.
Bildiğiniz gibi, Rize Başsavcılığı bununla ilgili bir soruşturma
başlattı ve konuyla ilgili olarak İçişleri Bakanlığımız, Adalet
Bakanlığımız ve Gençlik ve Spor Bakanlığımız Futbol Federasyonu’yla
beraber koordinasyon halinde bu çalışmayı yürütüyorlar, çünkü artık
bu aynı zamanda adli bir soruşturmanın konusu olmuştur. Toplumsal
yansımaları itibarıyla da elbette burada herkesin, ki bunu gördük,
bütün kulüpler, bütün taraftar kesimleri, STK’lar, basın
kuruluşlarımız, siyasilerimiz tek vücut halinde bu saldırıyı
kınamışlardır. Bundan sonra bu tür olayların yaşanmaması için de
gerekli tedbirler alınacaktır. Şu an itibarıyla Gençlik ve Spor
Bakanımız da Federasyon yetkileriyle bir toplantı halindeler,
ilerleyen saatlerde konuyla ilgili onların da bazı açıklamaları
olacak, yani maçların ertelenmesi, ertelenmemesi, ligle ilgili
yapılacak birtakım düzenlemeler, onların neticelerini aldıktan
sonra hep beraber değerlendirme imkânımız olacak. İkinci sorunuzla
ilgili olarak, Cumhurbaşkanlığı bünyesinde yapılan teşkilatla
ilgili çalışmalar artık kemale ulaştı ve başkanlıklarımız
oluşturuldu, onların altındaki ilgili birimlerimiz oluşturuldu ve
bir-iki başkanlık hariç hemen hemen hepsiyle ilgili atamalarımız
yapıldı. Tabii paralel yapıyla mücadele konusu artık sadece
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bir meselesi değil, baştan beri
hiçbir zaman olmadı, bu ulusal güvenliğimizi tehdit eden, toplumun
bütün kesimleri için tehdit oluşturan bir konudur ve bu konu
devletin en üst makamlarında, Milli Güvenlik Kurulu’ndan Bakanlar
Kurulu’na kadar her kademede etraflı bir şekilde ele alınmış ve
belli bir çerçeveye oturtulmak suretiyle bu mücadele şu anda da
yürütülmektedir. Bildiğiniz gibi, birkaç dava, soruşturma eşzamanlı
olarak, şu anda da devam ediyor, yurt dışına kaçanlar getiriliyor.
Bununla ilgili hukukun kuralları çerçevesinde sabırla, ama büyük
bir titizlikle ve itinayla bu çalışma, bu mücadele bundan sonra da
kararlılıkla devam edecektir.
PARALEL YAPIYLA
MÜCADELE
Soru: “Efendim, paralel yapıyla mücadele demişken,
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu kırmızı kitaptaki güncellemelerin
hazır olduğunu, taslağın hazır olduğunu söylemişti. Paralel yapı
kırmızı kitaba girdikten sonra mücadele nasıl işleyecek, somut
olarak bundan sonra nasıl devam edecek?”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şimdi arkadaşlar, bildiğiniz gibi
Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ya da sizin tabirinizle kırmızı
kitap, zaten her ülkede, ülkemizde de belli periyotlarla
güncellenir, ortaya çıkan yeni tehdit algılamaları, yeni meydan
okumalar karşısında belli periyotlarla güncellenir. Bununla ilgili
bütün kurumlarımızdan, Silahlı Kuvvetlerimizden İçişleri
Bakanlığımıza, Adalet Bakanlığımızdan Ulaştırma, Haberleşme
Bakanlığımıza, bütün ilgili bakanlıkların verileriyle ortak bir
siyaset belgesi ortaya konur. Bu güncellemenin zamanı zaten
gelmişti, bu da bu yıl içerisinde yapılacak. Bu çalışmayı sadece
paralel yapıyla mücadeleye indirgemek yanlış olur, o ulusal tehdit
oluşturan unsurlardan bir tanesi, en önemlilerinden birisi olarak
elbette bu değerlendirme kapsamında ele alınacaktır. Bugüne kadar
da biliyorsunuz bu konuyla ilgili Milli Güvenlik Kurulu’nda bu konu
ele alınmış ve gerekli tavsiyeler Hükümete yapılmıştır, Hükümetimiz
de bu konuda gerekli adımları atmaktadır. Nitekim bu çerçevede
bugüne kadar gördüğümüz somut gelişmeler de bu girişimlerin
neticesinde ortaya çıkmıştır. Demin ifade ettiğim gibi devam eden
en az 3-4 tane biliyorsunuz dava var, bunlar en sonuna kadar takip
edilecek ve devletin içinde bu tür yapılanların bir daha
gerçekleşmesi için gerekli bütün adli, idari tedbirler alınacaktır.
Bu, Türkiye’nin şeffaf, hesap verebilir, aydınlık bir geleceğe
kavuşması için Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşlarının
menfaatine olan bir mücadeledir; bunun altını özellikle çizmek
isterim.”